Açıkçası bu cümleler benim duymaktan ve karşılığını alanda görmekten büyük bir gurur ve sevinç duyduğum şeylerdi. Zira beni de var eden itikadi ve ahlaki kodların, haydi daha entelektüel bir tabir kullanalım, teorik yaklaşımlarımın mümkün ve gerçekleşmiş pratiğini görmüş olmaktan ötürü bana büyük bir heyecan veriyordu. İntikamsız bir zafer, Peygamber Efendimiz’in Mekke fethinde bütün insanlığa miras olarak bıraktığı bir zafer ve iktidar modeli. Müslümanlar hâkim olmaya, düşmanlarının yaptığını yapmaya, onların yolunu takip etmeye çalışmıyorlar. Onların davası her vakit bütün beşerler için Allah’ın rahmetinin, merhametinin ve adaletinin bir taşıyıcılığıdır. Bunu pratikleriyle göstermeleri mümkündür ve buldukları bütün fırsatlarda gösteriyorlar işte. Hz. Ömer ve Selahaddin Kudüs’te gösterdi. Müslümanlar fethettikleri her yerde bunu gösterdiler. 3-4 yıl evvel Afganistan’da herkesin kendilerinden emsal bir öfkeli ve vahşice intikam beklemeye koşullandığı bir anda Taliban’ın herkesi affetmekle kalmayıp kimseyi misyonlarından bile azletmeden yoluna devam etmesi. İşgal ve zulmü ortadan kaldırmaktır Müslümanların davası. Bunu tam da güçlü oldukları anda göstermeleri ahitlerine ne kadar sadık olduklarının da bir göstergesidir.
Suriye’de onca yıldır çelik bir perde üzere ülkeyi büyük bir baskıyla yönetmiş olan bir ordu ve idare aygıtı var. Onun çökmesi o kadar kolay mıdır? Silahlarını bırakmakla geçmişte ülkeyi döndürdükleri mezbahaneden mütevellit cürümlerinden büsbütün suçsuz sayılabilecekler mi? Onlar affedilip terkedilse bile bu sefer tekrar örgütlenip eski tertip lehine birtakım aksiyonlar yapmazlar mı?
Ama tahminen birileri Şara’nın bu kademede İsrail’e savaş açıp açmayacağını söylemesini bekliyordu. 61 yıldır Esed rejiminin bir kurşun atmadığı İsrail’e Şara’nın çabucak savaş açmasını beklemeleri, İsrail’e karşı olduklarından değil, yeniden iflah olmaz fesatlarından olağan, görmüyor muyuz?
