Hafızayı ve anıları beslemek gerekiyor. Lakin anıların korumasını yalnızca fotoğraflara, bizim için arşiv oluşturduğunu sav eden dijital mecralara depolanan fotoğraflara devretmek ne kadar gerçek? Zannedilenin tersine hafızayı ve anıyı besleyen dijital kültür değil, kelamlı ve yazılı kültürdür. Kelamlı kültür jenerasyonlar uzunluğu ailenin öyküsünü, memleketin ahvalini bir kulaktan ötekine aktarır durur. Edebi metinler de adeta kokunun yerini meblağ. Şaşırdınız mı? Şaşırmakta haklısınız. Ben dahi şaşırdım.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Diyanet İşleri Başkanlığını gaye alan çevrelere reaksiyon gösterdi. Daha güzele gitsin diye her kurumun eleştirilebileceğini belirten Yılmaz, “Buna bütün kurumlarımız üzere inanıyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığımız da her vakit açıktır. Lakin birtakım şahıslar, birtakım çevreler var ki; sistematik, organize bir halde, daima Diyanet İşleri Başkanlığımızı amaç alıyorlar. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar; bu millet, bu gençlik diyanetine sahip çıkmaya devam edecek” sözlerini kullandı.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.) Hz. Ali’ye, şu mealde bir müjde/talîmat veriyor: “Senin sayende bir kimsenin hidayete kavuşması, senin hakkında, dünyanın en pahalı mal ve nimetlerinden daha iyidir.” Hidayet hakikat yolu bulmaktır, Müslüman olmaktır. Son Peygamber (s.a.) bütün insanları İslam’a davet ediyor. Bu daveti hakikat ve tesirli bir formda duyanlar onu kabul etmekle yükümlüdürler; etmezlerse ne olacak ve hidayete nasıl vesile olacağız? Etmezlerse dövmek, sövmek, öldürmek, temel insan haklarından

Cenin Belediye Başkanı Muhammed Cerrar, soykırımcı İsrail’in, bombardımanlar, baskınlar ve yıkımlarla Batı Şeria’yı felç etmek istediğini söyledi. Yeni Şafak’a konuşan Cerrar, iş makineleriyle altyapıya ziyan veren işgalci gücün gayesinin halkı bölgeden uzaklaştırmak olduğunu kaydetti.

Özellikle “kalabalık içinde yalnız” olan kimdir? Bu, “ çağdaş insan ”dır. Sözün tam manası ile “yalnız”. Batılı, varlıklı ve yalnız insan. (Batı’da pek çok yalnızlık kıssası, romanı, sineması vardır. Bizde de misal “çakma yalnızlık” öyküleri yapılmıştır). Bizim insanımız yalnız mı? Değil, lakin bir şu kadar vakitten beri “modern” olmaya zorlandığı için yalnızlığa yaklaşmıştır. Daha açık konuşmak gerekirse şunları söylemeliyiz. İçinde yaşadığımız “sistem”; yani siyasî-iktisadî-hukukî ve kültürel

Avrupa genelinde artan grip olayları ülkeleri alarma geçirdi. Mevsimsel olarak Türkiye’de de artan grip hadiselerini kıymetlendiren Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, hastalığın pik yaptığı vakitleri yaşadıklarını belirterek “Solunum yoluyla bulaşan viral enfeksiyonlar genelde Ekim ayından itibaren yükselmeye başlıyor. Aralık ve Ocak üzere pik yapıyor. Daha sonra yavaş yavaş azalarak Nisan, Mayıs üzere kayboluyor. Şu anda o piki yaşıyoruz. Türkiye’de de çok fazla hadise var. Avrupa ve Amerika’da da yeniden hadise sayılarında artışlar var. Bu alışmadığımız, şaşırtan bir olay değil. Genel prestijiyle pek çok virüsün tıpkı ayna salgın yaptığını görebiliyoruz” dedi.