“Evlenmek” lisanımızda nikâhlanmak, karı-koca olmak mânâlarına gelirse de; “ev” kökünden türediği için esasen “bir konut sahibi olmak” mânâsını da taşır.
Seyredenler biliyor ki lisana getirilen hayatların sahipleri yetmişini aşmıştır. Seyirciler ortasında o günleri yaşayanlar anlatılanları kendi anıları ile birleştirip “ne günlerdi be!” diye iç geçiriyor.
Manzarayı somutlaştırmak için kendi çocukluğumdan, ellili yılların Erzincan’ından bahsedeyim.
Bir kat yatak, bir tencere bir tava, gelinin çeyizi ile ufak kira konutuna yerleşmek kolaydı. Kervan yolda diziliyor, kimse halinden şikâyet etmiyor, dayanışma sürüyor, komşuluk-akrabalık yerli yerinde bulunuyor, “aza kanaat ve şükür” tam mânâsı ile yaşanıyordu.
Burada duralım biraz.
Evet, o günler geride kaldı. O günden bugüne nasıl ulaştık bunu “Ömür Dediğin” belgeselinde görebilirsiniz.
Nişan-düğün masrafları, takılar, nişan elbisesi artı gelinlik, kesinlikle müstakil bir konut, bu konutu dayayıp döşemek, kapısına bir otomobil koymak. Saymayla bitmeyecek bir masraf. Gençlerde isterse üniversiteyi bitirsin bir istikbal telaşı var. Haydi iş buldu diyelim nasıl düğün yapacak?
Zenginleşen, kalkınan Türkiye’nin aile görüntüsünü nasıl çizelim dersiniz? Enflasyonu bitirelim, sonra düşünürüz. Günümüzün gençleri yarın torunlarına kendi “Ömür Dediğin” belgeselini nasıl anlatır sanki?
İki zamanı de görmüş, yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim:
Ancak tüketim toplumunun girdabına kapılmayan sade bir hayatı hedefleyin.
Hak bildiğiniz yoldan şaşmayın.
Ben bu yazıyı yazdıktan sonra hükumet ailelere ve evleneceklere bir dizi takviye verdiğini ilan etti. “Doğum oranındaki düşme”yi mevzu edinen Yasin Aktay “Kalkınma Modelimizi Gözden Geçirmemiz” gerektiğini yazdı (Yeni Şafak, 15 Ocak 2025).