Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin son tahlile yönelik siyasi atılımlarının, tarafların da onay ve katkılarıyla son kademeye geldiğini görüyoruz. Tam bu basamakta Cumhur İttifakı’nın ortağı ve dindar Kürtlerin temsilcisi olarak siyaset sahnesinde kendine yer bulan Hüdapar’ın “Kürt Sıkıntısına İnsani Tahlil Çalıştayı” eski tartışmaları ısıtan bir çıktıyı önümüze koydu. İki gündür, Hüdapar’ı tenkit oklarının maksadına oturtan sonuç bildirgesini dikkatlice inceledim. Bu ortada çalıştayın internet sayfasında konuşmacıların açıklamalarını da okudum. Çok değerli görüşler ve teklifler vardı. Fakat Hüdapar’ın “yeni yüzyılda Kürt Sıkıntısının tahlili için aşağıdaki tespit ve tahlil tekliflerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz” diyerek sıraladığı unsurlardan biri ve sunuş metninde yer alan bir teklif hem tezatlar barındırıyor hem de Türkiye Cumhuriyeti Devletine açıkça çözümsüzlükler dayatıyor.
Hüdapar’ın ulus devlet anlayışından vazgeçme talebiyle, Batılı güçlerin PKK eliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni parçalayarak işgal etme ve coğrafyayı “devletsiz uluslar” kaosuna teslim etme amacıyla örtüşüyor. Arap Baharı’nın ulus devletleri nasıl tarumar ettiğini gördük. Suriye’de yapılmak istenen ve önüne geçilen plan da tam olarak buydu. Kaldı ki dijital feodalizmin tüm devletlerin altını oyan büyük bir güce dönüştüğü, teknoloji şirketlerinin insanlığa nizam verdiği şu çağda; zihnî ve fizikî işgallere de ulus devlet otoritesi karşı koyabilir.
Bildirgenin 14’üncü hususu ise üstteki fikirle çelişiyor ve Hüdapar’ın “ulusçuluk talebine” dönüşüyor. Şöyle deniliyor: “Kürtleri birbirinden ayıran Sykes-Picot hudutları sembolik hale getirilmeli; insanî, ekonomik, kültürel, toplumsal bağların geliştirilmesi ve sılayı rahim hukukunun yerine getirilebilmesi için gerekli bütün kolaylıklar sağlanmalıdır.”
Siyasi görüşlerine değer verdiğimiz bir ağabeyimiz, geçmiş deneyimlerinden yola çıkarak şöyle bir tenkitte bulundu: “Müslüman Türkler ırkçılığı reddederken, Müslüman Kürtler bir noktadan sonra tıpkı hassasiyeti göstermediler.”